Perşembe, Kasım 09, 2006

AB 2006 Türkiye İlerleme Raporu

AB 2006 Türkiye ilerleme raporunda bizim projeden şu şekilde sözetmişler :)


Good progress can be noted with regard to monitoring and evaluation. After creating a department for monitoring and evaluation in 2004, the SPO adopted a monitoring and evaluation framework in 2006, determining the responsibilities of the actors in the process. A monitoring manual has been drafted and a common web-based Monitoring Information System (MIS) has been designed and put into use. Preparations in this area are starting. (Sayfa 54)

http://www.abgs.gov.tr
http://www.abgs.gov.tr/dokumanlar/ilerleme/Turkiye_Ilerleme_Rap_2006_EN.pdf

Cuma, Temmuz 07, 2006

phpMyAdmin girişte kullanıcı adı / şifre sorma

phpMyAdmin kullanıcı adı ve şifre sorsun istiyorsanız.

config.inc.ini dosyası içerisinde aşağıdaki ayarları düzenliyoruz.

$cfg['PmaAbsoluteUri'] = 'http://deneme.com/pma/';
$cfg['blowfish_secret'] = 'burayaherhangibirseyleryaz';
$cfg['Servers'][$i]['auth_type'] = 'cookie';

Bu ayarları yapmamıza rağmen aşağıdaki gibi bir hata mesajı alıyorsanız. Kullanıcı şifrenizi aşağıdaki komutla tekrar yaratıyorsunuz. (mysql 4.1 üstü sürümleri kullanan kullanıcılar bu hata ile karşılaşabilirler)

PHPMyAdmin - Client does not support authentication protocol requested by server; consider upgrading MySQL client

SET PASSWORD FOR kullanici@localhost = OLD_PASSWORD('sifre');

Sinan YALÇINKAYA

Salı, Mayıs 30, 2006

İlginç bir intihar girişimi

1998'de bir Fransız oldukça karmaşık bir intihar girişiminde bulundu.
Bir deniz kıyısında yüksek bir yamacın tepesine çıkıp boynuna bir ip
bağladı,

ipi de büyük bir kayaya bağladı. Sonra zehir içti ve kendini ateşe verdi.

Uçurumdan atlarken de tabancayla kafasına ateş etti!

Ama devamı daha ilginç. Çünkü kurşun onu ıskalayıp ipi kesti,

böylece adam suya düştüğünde asılı kalmadı.

Soğuk su yanan elbiselerini söndürmekle kalmadı
aynı zamanda onu şoka sokarak yuttuğu zehri kusmasını sağladı.
Sudan bir balıkçı tarafından çıkarılıp hastahaneye götürülen adam

orada hipotermi (vücut ısısının aşırı düşmesi) den dolayı öldü...



Dipnot:

Ne ilginç değilmi öldürmeyen Allah öldürmüyor ama, öldüreceği zaman da kaçılmıyor.

Cumartesi, Nisan 22, 2006

Maymun Refleksi

Kafese beş maymun koyarlar. Ortaya da bir merdiven konur ve tepesine de bir kangal muz asılır. Her bir maymun merdivenleri çıkarak muzlara ulaşmak istediğinde dışarıdan üzerine soğuk su sıkılır. Her bir maymun aynı denemeyi yapar, buz gibi soğuk suyla ıslatılır. Bir süre sonra muzlara doğru hareketlerini diğer maymunlar engellemeye başlar. Su kapatılıp maymunlardan biri dışarı alınır, yerine yeni bir maymun konulur. İlk yaptığı iş, koşup muzlara ulaşmak için merdivene tırmanmak olur. Fakat diğer dört maymun buna izin vermez ve yeni maymunu bir de döverler. Daha sonra ıslanmış maymunlardan biri daha yeni bir maymun değiştirilir. Ve o da merdivene ilk yaptığı atakta dayak yer. Bu maymunu en şiddetli ve istekli döven de biraz önce diğerleri tarafından engellenen ve ilk atağında dayak yiyen birinci yeni maymundur. Islak maymunlardan üçüncüsü de değiştirilir. Bu da ilk atağında diğerleri tarafından cezalandırılır. Diğer dört maymundan yeni gelen ikisinin en yeni gelen maymunu niye dövdükleri konusunda hiç bir fikirleri yoktur ama en iştahlı dövenler de onlardır. Sonra en baştaki ıslanan maymunların dördüncü ve beşincisi de yenileriyle değiştirilir. Ama tepelerinde o bir kangal muz hala asılı olduğu halde artık hiç biri merdivene yaklaşmamaktadır. Neden mi? Çünkü burada işler böyle gelmiş ve böyle gitmektedir...

İşte bu nokta, organizasyonel (ya da toplumsal) negatif şartlanmanın başladığı yerdir.

Artık Türkiye'de olduğu gibi kötü yönetilmeyi ve maymun davranışını kanıksarsanız, hatta hayatınızdan memnun olmaya başlar, kurulu düzenin savunucusu olup karşı çıkana da en çok ve en iştahla siz engel olursunuz.

Perşembe, Nisan 20, 2006

....




Daha güçlü daha sakin, daha mutlu daha suskun, daha olgun daha kırgın, daha yalnız daha yorgun....

Pazar, Mart 26, 2006

Beyhude gamlanma divane gönül

Beyhude gamlanma divane gönül
Cümle alemin rızkını veren vardır
Yaptığın hatayı görmüyor sanma
Kalpte gizli en derin sırları bilen vardır

Mal-ı emlakım var deyu güvenme
Arkam var deyu dayanma
Sırt üstü insanı yere varan vardır

Beyhude gamlanma divane gönül
Cümle alemin rızkını veren vardır

Derdime vakıf değil canan
Beni handan bilir
Hakkı vardır şad olanlar
Herkesi şadan bilir

Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil
Çektiğim alamı bir ben birde Allah'ım bilir

Bizim Hikayemiz

Sıradan bir mart gecesi
Hava ağır, hayli sıcaktı
En sonunda "işte bu" dedim
Yemin ederim kendimdeydim
Şaka gibi belki ama bu bizim hikayemiz

Güzel gözlüm; çok üzüldüm, çok azaldım
Aynı yerden yara aldım,
çok özledim
herşeye rağmen
Söylemedim...
Sana söylemedim

Bütün bunlar aşkın hikayesi
Kırık biraz, buruk biraz
Yarım yamalak kaçak döğüş
Biraz korkak, cesur biraz
Devam etmeli, tam bitmedi hikayemiz
(Aykut Gürel)

Salı, Mart 21, 2006

internet haftası

Pazartesi, Mart 20, 2006

Atatürkten Türk'ün tanımı

Bu memleket dünyanın beklediği, asla ümit etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine sahna oldu. Bu sahna 7 bin senelik, en aşağı, bir Türk beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgarlarıyla sallandı. Beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmurlarında yıkandı. O çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela korkar gibi oldu. Sonra onlara alıştı. Onları tabiatın babası tanıdı. Onların oğlu oldu. Bir gün o tabiat çocuğu tabiat oldu, şimşek, yıldırım güneş oldu; Türk oldu. Türk budur. Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir. Mustafa Kemal ATATÜRK

Bu memleket dünyanın beklediği, asla ümit etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine sahna oldu. Bu sahna 7 bin senelik, en aşağı, bir Türk beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgarlarıyla sallandı. Beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmurlarında yıkandı. O çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela korkar gibi oldu. Sonra onlara alıştı. Onları tabiatın babası tanıdı. Onların oğlu oldu. Bir gün o tabiat çocuğu tabiat oldu, şimşek, yıldırım güneş oldu; Türk oldu. Türk budur. Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir. Mustafa Kemal ATATÜRK Atatürk bu mektubu 1936'da "Tarih kurumumuzun Alacahöyükteki çalışmaları 5500 senelik maddi Türk tarih belgeleri cihan kültür tarihini yeni baştan tatkik tamik ettirecek mahiyettedir." Sözleriyle yazmıştı. Fakat o yıllarda yazıtlar henüz okunamıyordu. Atatürk 7000 seneyi o eşsiz öngörü ve kestirme yeteneğiyle söylemişti. 6 Temmuz 2002 gecesi Hulki Cevizoğlu'nun programına katılan Kâzım Mirşan adlı Türkolog, dilbilimci ve tarihçimiz önemli bulgulara ulaştığını açıkladı. Elindeki yazıtlara göre Türklerin en az 16.000 yıldır yazdığı, alfabenin temelinde Türkçe'nin olduğu, mısır, avrupa gibi büyük medeniyetleri Türklerin kurduğu, ilk tarihçinin sandığımız gibi "masal tarihçisi heredot" olmadığı önder bınarbaşı (biraz farklı bir isim olabilir buna yakın birşey söylemişti) adında bir Türk komtanının olduğu gibi önemli iddaları sağlam bulgularla yüzlerce, binlerce yazıtla destekleyerek ortaya koydu. Peki bu iddalar kabul edilirse ne olur? Başta ingiliz ve amerikalıların bütün oyunları bozulur. Üniversitelerinde Büyük Ağrı, Küçük Ağrı dağlarını Ermeni toprağı olarak gösteremezler. Ülkemize çok uzun süredir uyguladıkları böl, parçala, yok et taktikleri bozulur. Medeniyetin temelinde söyledikleri gibi Yunanların değil Türklerin olduğu ortaya çıkar... Bunları bu bağnaz, hunhar avrupalılara kabul ettirmek sadece "haklı" olmakla mümkün değildir. Devletin ilgili kurumlarının (Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu'nun) bu iddaları incelemesi, çürütülebiliyorlarsa çürütmelerini, çürütemiyorlarsa kabul edip dünyaya ilan etmeleri gerekir. Bu Atamıza ve Atalarımıza olan en büyük borcumuzdur. Atatürk Dil ve Tarih kurumunu kurduğunda bu kurumlar çok iyi çalışıyorlardı. Atatürkte bizzat bu çalışmalara katılmıştı. Şu anda hazır yapılmış olan çalışmaların önünü kapatma görevini üslenmiş durumda gözüküyorlar. Belkide bu durumu en iyi Oktay Sinanoğlu'nun Hedef Türkiye kitabının 279. sayfasında geçen şu röpörtaj anlatıyor. "Mustafa Karaalioğlu: 1962'den beri Türkiye'ye gelip gitmeye başladınız. Hep "harika Türk" diye iltifat gördünüz ama elinizi de hiçbir işe sürdürmediler..." "Oktay Sinanoğlu: Her gittiğimiz yerde medar-ı iftiharımız derler, ama bize hiçbir iş yaptırmazlar. Bu ülkede bilimsel araştırma yapmamıza dahi mâni olmuşlardır. Dünyanın her tarafına profesör yetiştirdik Türkiye'de bunu yapalım dedik, yaptırmadılar. Kazayla bir mevkide olan samimi biri çıkar 'aman şöyle yapalım, böyle yapalım' der. İki üç hafta sonra bize merhaba bile demez. Çünkü, bir erden telefon gelir. 40 senedir bunları yaşıyoruz. Bir keresinde bazı kodamanlara dedim ki: "Beni kapıdan atsanız bacadan girerim. Benim dedelerim Karacabeyler (2. Murat'ın damadı Karacabey en tanınmışı) Selçuk âhilerden beri var ve türbeleri Ankara kalesinin dibinde ve Hacettepe'dedir. Siz nereden geldiniz?" Neticede elimi hiçbir işe sürdürmediler." Bugün Kazım Mirşan'da aynı şeyi anlatıyor. Bundan önceki TDK başkanı çok önemli büyük gurur duyduk... Kitaplarınızı inceleyelim 1 haftada geçiririz.... Gibi sözlerle kitaplarını incelemeye almış... 2-3 hafta sonra hiçbir cevap vermeden (iddaların doğrudur, yanlıştır... gibi) buz gibi bir suratla geri çevirmiş. Bugünki TDK başkanımızda kitaplarının TDK da olduğunu, tatil dönüşü bir ara bakacaklarını söylediler... Bir tarafta Kazım Mirşan gibi 83 yaşına gelip "ben hayattayken bu konular tartışılmayacakda ne zaman tartışılacak" diyen, ömrünü bu yola harcamış, 41 tane kitap çıkarmış bir insan var (çeşitli alanlarda böyle pek çok kişi olduğundan eminim). Öteki taraftan tatil dönüşü bir göz atacağını söyleyen, sıkıştığı zaman "elime ulaştırılmadı", "benim uzmanlık alanım değil.." diyen yetkililer... (Hatta yakında "Avpalılara soralım..." diyecekler. Yahu Türkçe'yi onlardan mı öğreneceğiz?) Yorum yok, sadece şu anda Atatürk yaşıyor olsaydı ne yapardı diye bir düşünün...

(Sinan YALÇINKAYA, 11.09.2002)

Cuma, Mart 17, 2006

Çanakkale....

Çanakkale Savaşları'nda, Fransız kuvvetlerine komuta eden General Guro, savaş sırasında bir kolu ile bir bacağının bir kısmını, savaş sırasında bırakarak yurduna dönmüş. Daha sonra anlattığı bir savaş hatırasında şöyle diyor:

Fransızlar, Türkler gibi mert bir milletle savaştıkları için çocuklarınızla daima iftihar edebilirsiniz. Hiç unutmam. Biraz evvel doğa çevremizde en nefis güzellikteydi.

Su çiçekleri, leylaklar, Peygamber çiçekleri, papatyalar bir gökkuşağı âlemi oluşturuyorlardı. Şimdi, savaş sahasında dövüş bitmiş, o güzelim tablo, kan revan içindeydi. Yaralı ve ölülerin arasında dolaşıyorduk. Az evvel, Türk ve Fransız askerleri süngü süngüye gelip ağır kayıplar
vermişlerdi. Bu sırada gördüğüm bir hadiseyi ömrüm boyunca unutmayacağım. Yerde bir Fransız askeri yatıyor, bir Türk Askeri kendi gömleğini yırtmış, onun yaralarını sarıyor, kanlarını temizliyordu. Tercüman vasıtasıyla bir konuşma yaptık: Niçin, öldürmek istediğin
askere şimdi yardım ediyorsun? Mecalsiz haldeki Türk askeri şu karşılığı verdi:

Bu Fransız yaralanınca yanıma düştü. Cebinden yaşlı bir kadın resmi çıkardı. Bir şeyler söyledi! Anlamadım!.. Ama herhalde annesi olacaktı. Benim ise kimsem yok! İstedim ki, o kurtulsun, anasının yanına dönsün!..

Bu asil ve alicenap duygu karşısında hüngür hüngür ağlamaya başladım. Bu sırada, emir subayım Türk askerinin yakasını açtı!.. O anda gördüğüm manzaradan yanaklarımdan sızan yaşların donduğunu hissettim! Çünkü, Türk askerinin göğsünde, bizim askerinkinden çok daha ağır bir süngü yarası vardı ve bu yaraya bir tutam ot tıkamıştı!..

Az sonra ikisi de öldüler!!!

Kınalı Ali Destanı

Çanakkale Zaferi Üst teğmen Faruk cepheye yeni gelen askerleri kontrol ediyor bir taraftan da onlarla laflıyordu nerelisin gibi sorular soruyordu.

Bir ara saçının ortası sararmış bir çocuk gördü. Merakla "adın ne senin evladım" der.

Çocuk "Ali" diye cevap verir. Nerelisin? der. Ali Tokat Zilede' nim der.

"Peki evladım bu kafanın hali ne?" Ali "anam cepheye gelirken kına yaktı komutanım der.

Neden? der komutan. Ali "bilmiyorum komutanım" der: Peki gidebilirsin

Kınalı Ali" der. O günden sonra herkes ona Kınalı Ali der.

Herkes kafasındaki kınayla dalga geçer. Kısa sürede cana yakın ve cesur tavırlarıyla tüm arkadaşlarının sevgisini kazanır. Bir gün ailesine mektup yazmak ister. Ali'nin okuma yazması da yoktur arkadaşlarından yardim ister ve hep beraber başlarlar yazmaya.

Ali söyler arkadaşları yazar "sevgili anne babacım ellerinizden öperim ben burada çok iyiyim beni merak etmeyin" diye baslar. Kız kardeşini kendinden bir küçük erkek kardeşini sorar köyündekilerin burnunda tüttüğünü yazdırır. Kendilerini merak etmemesini kendileri var oldukça düşmanın bir adım bile ilerleyemeyeceğini yazdırır.

Gururla mektubu bitirir neden sonra aklına gelir ve yazının sonuna anasına

NOT düşer: Alinin kendisinden hemen sonra askere gelecek bir kardeşi daha vardır. "Anacağım kafama kına yaktın burada komutanlarım ve arkadaşlarım benle hep dalga geçtiler sakın kardeşim Ahmet'e de yakma onunla da dalga geçmesinler der ellerinden öptüm" diye bitirir.

Aradan zaman geçer. İngilizler kati netice almak için tüm güçleriyle

Gelibolu"ya yüklenirler. Bu cepheyi savunan erlerimiz teker teker şehit düşmüşlerdi.

Bunlara takviye olarak giden yedek kuvvetlerde yeterli olmamış onların sayıları da epey azalmıştı Gelibolu düşmek üzereydi kınalı Alinin komutanı da olayı görüp yerinde duramıyordu. Kendisinin bölüğü henüz sıcak temasa hazır değildi. Onlar yeni gelmişti onları insan bedeninin süngü ve mermilerle orak gibi biçildiği bu yere göndermek istemiyordu.

Komutanların bu düşünceli halini gören ve durumun vahametini bilen Kınalı Ali ve arkadaşları komutanlarına yalvar yakar oraya gitmek istediklerini söylerler. Komutanları onları ölüme gideceklerini bile bile çaresiz gönderir.

Kınalı Ali'nin bölüğünden kimse sağ kalmaz hepsi şehit olmuştur.

Aradan zaman geçer. Kınalı Ali'nin ailesine yazdığı mektubun cevabı gelir.

Komutanları buruk ve gözleri dolu dolu mektubu açıp okumaya karar verirler. (bu mektubun asli Çanakkale müzesinde sergilenmektedir)

Babası anlatır Ali'nin.

"Oğlum Ali nasılsın iyi misin gözlerinden öperim. Selam ederim. dedikten sonra öküzü sattık paranın yarısını sana yarısını da cepheye gidecek kardeşine veriyoruz. Şimdi öküzün yerine tarlayı ben sürüyorum zaten artık zahireye de fazla ihtiyacımız olmadığı için yorulmuyorum da siz sakın bizi merak etmeyin bizi düşünmeyin der köyü akrabalarını anlatır ve mektubu bitirir.

Ali ananında sana diyeceği bir şey var" Anasının söylediklerini yazar: " oğlum Ali yazmışsın ki kafamdaki kınayla dalga geçtiler kardeşime de yakma demişsin kardeşine de yaktım komutanlarına ve arkadaşlarına söyle senle dalga geçmesinler

Bizde 3 şeye kına yakarlar

1- Gelinlik kıza :gitsin ailesine çocuklarına kurban olsun diye

2- Kurbanlık Koç'a :Allah'a kurban olsun diye

3- Askere giden yiğitlerimize: vatana kurban olsun diye.....

gözlerinden öper selam ederim Allah'a emanet olun"

Pazar, Mart 12, 2006

Bilgisayarcı atasözleri

>Erkek adam fareye tıklamaz
>Ağ alma komşu al,
>Orjinal program kullananı dokuz ağdan kovarlar,
>Görünen ağ protokol istemez,
>sakla setup'ı gelir zamanı,
>Avi. gelen yerden mp3 esirgenmez,
>Bugünün işini görev zamanlayıcısına bırakma,
>Dos kocamış; windowsun maskarası olmuş,
>Beleş anti-virüs programı, virüsü türkü çağıra çağıra ararmış,
>Windows'u seven maviye katlanır,
>Çökecek windows bilgisayarda durmaz,
>Kaspersky'nin olmadığı yerde norton'a abdurrahman çelebi derler,
>Yazıcının şahidi tarayıcı,
>Dağ dağa kavuşmaz, bilgisayar bilgisayara kavuşur.
>Sakınan diskte bad sektör çıkar,
>Pc'ye mac vermişler, hani benim akvaryumum demiş,
>Dos işler windows övünür,
>Ak anti-virüs kara gün içindir,
>Hatasız program olmaz,
>Bana işlemcini söyle sana kim olduğunu söyleyeyim,
>Bir virüse sistem yakma

Özlüsöz

Programlama dillerinde, en önemli şey isimdir. İyi bir isme sahip
olmayan bir programlama dili, başarıya ulaşamaz. Geçenlerde çok
iyi bir isim buldum ve şimdi uygun bir dil arıyorum.
Donald Knuth

Perşembe, Mart 09, 2006

MicroSoft

Bill Gates evlenmiş. Ertesi gün karısı boşanma davası açmış.
Hakim :
"Manyakmısın be kadın, onca servet, ün falan," demiş.
Kadının cevabı kesin :
"Hakim bey, evlendikten sonra, "Micro" ve "Soft"un ne anlama geldiğini anladım !"

Pazartesi, Şubat 27, 2006

Atamdan bir anı...

Gazi Çiftliğinde dolaşıp hava alırken oldukça yaşlı bir kadına rastladık. Atatürk attan inerek bu ihiyar kadının yanına sokuldu.

- Selamünaleyküm nine! Kadın Ata'nın yüzüne bakarak hafif bir sesle;

- Aleykümselam dedi.

- Nereden gelip nereye gidiyorsun? Kadın şöyle bir duralayıp,

- Niye sordun ki, dedi. Buraların sahıbısı mısın? Yoksa bekçisi mi? Paşa gülümsedi.

- Ne sahibiyim ne de bekçisiyim nine. Bu topraklar Türk milletinin malıdır. Buranın bekçisi de Türk milletinin kendisidir. Şimdi nereden gelip nereye gittiğini söyleyecek misin? Kadın başını salladı.

- Tabii söyleyeceğim, ben Sincan'ın köylerindenim bey, otun güç bittiği, atın geç yetişdiği kavruk köylerinden birindeyim. Bizim mıhtar bana bilet aldı trene bindirdi, kodum Angara'ya geldim.

- Muhtar niçin Ankara'ya gönderdi seni?

- Gazi Paşamızı görmem için. Başını pek ağrıttım da. Benim iki oğlum gavur harbinde şehit düştü. Memleketi gavurdan kurtaran kişiyi bir kez görmeden ölmeyeyim diye hep dua ettim durdum. Rüyalarıma girdi Gazi Paşa. Bende gün demeyip mıhtara anlatınca, o da bana bilet alıverip saldı Angaraya, geceleyin geldimdi. Yolu neyi de bilemediğimden işte ağşamdan belli böyle kendimi ordan oraya vurup duruyom bey.

- Senin Gazi Paşa'dan başka bir isteğin var mı? Kadını birden yüzü sertleşti.

- Tövbe de bey, tövbe de! Daha ne isteyem ki... O bizim vatanımızı gurtardı. Bizi düşmanın elinden gurtardı. Şehitlerimizin mezarlarını onlara çiğnetmedi daha ne isteyem ondan? Onun sayesinde şimdi istediğimiz gibi yaşıyoruz. Şunun bunun gavur dölünün köpeği olmaktan onun sayesinde gurtulmadık mı? Buralara bir defa yüzünü görmek, ona sağol paşam! demek için düştüm. Onu görmeden ölürsem gözlerim açık gidecek. Sen efendi bir adama benziyon, bana bir yardım ediver de Gazi Paşayı bulacağım yeri deyiver.

Atatürk'ün gözleri dolu dolu olmuştu, çok duygulandığı her halinden belliydi. Bana dönerek,

- Görüyorsun ya Gökçen, işte bu bizim insanımızdır. Benim köylüm, benim vefalı Türk anamdır bu. Attan indim. Yaşlı kadının elini tuttum.

- Anacığım dedim, sen gökte aradığını yerde buldun, rüyalarını süsleyen, seni buralara kadar koşturan Gazi Paşa yani Atatürk işte karşında duruyor.

Köylü kadın bu sözleri duyunca şaşkına döndü. Elindeki değneği yere fırlatıp, Atatürk'ün ellerine sarıldı. Görülesi bir manzaraydı. İkisi de ağlıyordu. İki Türk insanı biri kurtarıcı, biri kurtarılan, ana oğul gibi sarmaş dolaş ağlıyorlardı. Yaşlı kadın belki son defa öptü atanın ellerini. Ata da onun ellerini öptü. Sonra heybesinden küçük bir paket çıkarttı. Daha doğrusu beze sarılmış bir köy peyniri. Bunu Atatürk'e uzattı;

- Tek ineğimim sütünden kendi ellerimle yaptım Gazi Paşa, bunu sana hediye getirdim. Seversen gene yapıp getiririm. Paşa hemen orada bezi açıp peyniri yedi. Çok beğendiğini söyledi. Sonra birlikte köşke kadar gittik. Oradakilere şu emri verdi;

- Bu anamızı alın burada iki gün konuk edin. Sonra köyüne götürün. Giderken de kendisine üç inek verin benim armağanım olsun.

Pazar, Şubat 26, 2006

Mandrake 9.0 dan görünüm


Kate, güzel bir editör idi...

Cuma, Şubat 24, 2006

Şerefsizzzz

Şerefsizzzz


Çok karizmatik ve yakışıklı bir adam yanında bir devekuşuyla
bara girmiş, herkes şaşkın falan öööle adama bakıyolar, adam bara
yanaşmış...

- "Barmen bana bi viski, ona da büyük bi bardak su."

Barmen talepleri yerine getirmiş, bi tek, iki tek, saatler ilerlemiş, adam:

- "Hesap lütfen!" demiş.

Barmen hesap pusulasını uzatmış, adam elini cebine atmış,
parayı çıkartmış, tam hesapla aynı. Ertesi gece adamımız
geri gelmiş, yanında tabii devekuşu da var.

- "Barmen bana bi viski, ona da büyük bi bardak su."

Barmen istediklerini vermiş, bi tek iki tek, saat geç olmus,
adam hesabı istemiş, barmen hesabı göstermiş. Adamımız
elini cebine atmış, çıkartmış, tam hesap miktarı. Barmen şaşkın
ama nafile. Bikaç gece sonra adamımız devekuşuyla beraber geri
gelmiş. Barmenin içi içini yiyo. Adam:

- "Bana bi viski, ona da su ver."

Barmen emre amade, yerine getirmiş, gece ilerlemiş,
adamımız hesabı istemiş, barmen bol küsüratlı saçmasapan
bi miktarı hesap olarak adama vermiş. Adam elini cebine atmış,
çıkartmış, yine tam hesap. Barmen oynatmak üzere. Dayanamamış:

- "Beyfendi bi süredir barımıza gelip gidiyorsunuz, kusura bakmayın ama
bişey sormak istiyorum, yoksa kafayı yiycem.
Her gece cebinizden çıkan para hesapla kuruşu kuruşuna aynı oluyo. Bunu
nasıl başarıyorsunuz?"

Adamımız gülümsemiş:

- "Bi gün karşıma bi cin çıktı, üç dileğimi sordu. İlk olarak; karizmatik ve
yakışıklı bi tipim olmasını istedim. İkinci dileğimde, ne almak istersem
isteyim, elimi cebime attığımda parası aynen cebimden çıksın istedim."

Barmen:

- "Peki kızmayın ama bu kuş ne iş?"

Adamımız:

- "Onu hiç sorma, son dilegim; beni hiç bırakmıycak uzun bacaklı bi
piliçti. Yanlış anladı şerreffsizz.

Türkiye Eczacılar Birliği Bülteni




Tebulten.com KRC Bilişimde oluşturduğumuz KRC-Dernek paketi kullanıldı.

$_SERVER['argv']

$_SERVER['argv'] kullanarak komut satırında çalıştırır gibi php çalıştırmak mümkün örnek

$_SERVER['argv'][1] = "install.ini";
require_once "DB/DataObject/createTables.php";

Cuma, Şubat 17, 2006

Yahoo domain - Kendinyap.net

Yahoo da 3$'a alanadı kaydı yaptırdım... Gayet iyi güzel... 3$ demek yarı yarıya ucuz demek... Hemde belirli bir yer... Ancak bir kaç gün içinde kayıt silindi... Kredi kartımdan parayı çekemediklerini bildirmişler... Güvenim sarsıldı...

Tekrar deniyorum..

MySQL de Türkçe Karakterler

Karakter sorunu yaşıyorsanız, veritabanına bağlandığınız yerde şu kodları deneyiniz...

mysql_connect(........);
mysql_query("SET NAMES 'latin5'");
mysql_query("set SESSION character_set_client = latin5");
mysql_query("set SESSION character_set_connection = latin5");
mysql_query("set SESSION character_set_results = latin5");

Perşembe, Şubat 16, 2006

HTML Parser

HTML parser isminde bir uygulama ile farklı web sitelerinden seri halde veri çekebilmenin mümkün olduğunu öğrendim... Aslına bakarsanız benzer bir işi str_pos() veya regex ile yapmak mümkündü fakat bu yol bana biraz heyecan verdi.

MsSQL ve LIMIT

Çok garip bir şekilde MsSQL da limit yok... php.org.tr den bir arkadaşım bunun nasıl yapılabileceğini sorduğunda mysql deki aşağıdaki kullanımı tavsiye etmiştim...

SET
@a=0;

SELECT *, @a :=@a+1 FROM `tablo` WHERE 1 AND @a BETWEEN 0 and 10
Neticede içten bir teşekkür aldım.. Garip bir şekilde sevindim...

Çarşamba, Şubat 15, 2006

kendinyap.net açıldı

Kendin yap projesine başlamış bulunmaktayız. Dün forumu kurdum, yakında Tufan ile forum üzerinde ne gibi değişiklikler yapılması gerektiğine karar vereceğiz...

Hadi hayırlı uğurlu olsun...

Bu arada HTML parser denilen şeyi keşfettim... İşime yarayacak bir şeye benziyor :))

Salı, Şubat 14, 2006

Sevgililer Günü Şiiri

Sevgililer gününü yalnız geçiren tüm kardeşlerime :)

Ben bir küçük programcıyım..
Zavallı yalnız...
Kodları hekır tarafından kurcalanmış...
Web programcısıyım kardeşim...

Böcekler içinde bilgisayarın başında
Kaderimi bekliyorum...
Bir prensesdir beklediğim
Gelsin ekleyeyim adres defterime
Gelsin öpsün insan olayım...
Döngü möngü sıkıldım bu kodlardan yav...
Gel prenses geel...

Ata Demirerin küçük kurbağasından devşirme :)

Pazartesi, Şubat 13, 2006

Şiir..

Ne gün zorda kalsa yiğit
Varır dağlara, dağlara
Yüreğini mızrak gibi
Vurur Dağlara dağlara...

Görmektense ihaneti,
Tercih eder son hicreti,
Ve erkekçe emaneti
Verir dağlara, dağlara...

Yiğitlikte budur yasa,
Derdi gamı etmez tasa,
Namerde yem olmaktansa
Yürür dağlara, dağlara
(Yıldızdoğan)

Akademik Bilişim 06 sonrası


Seminer oldukça başarılı geçti. Gününü unutmam ve seminerin ortasında telefonumun çalması dışında :)