Pazartesi, Mart 20, 2006

Atatürkten Türk'ün tanımı

Bu memleket dünyanın beklediği, asla ümit etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine sahna oldu. Bu sahna 7 bin senelik, en aşağı, bir Türk beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgarlarıyla sallandı. Beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmurlarında yıkandı. O çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela korkar gibi oldu. Sonra onlara alıştı. Onları tabiatın babası tanıdı. Onların oğlu oldu. Bir gün o tabiat çocuğu tabiat oldu, şimşek, yıldırım güneş oldu; Türk oldu. Türk budur. Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir. Mustafa Kemal ATATÜRK

Bu memleket dünyanın beklediği, asla ümit etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine sahna oldu. Bu sahna 7 bin senelik, en aşağı, bir Türk beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgarlarıyla sallandı. Beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmurlarında yıkandı. O çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela korkar gibi oldu. Sonra onlara alıştı. Onları tabiatın babası tanıdı. Onların oğlu oldu. Bir gün o tabiat çocuğu tabiat oldu, şimşek, yıldırım güneş oldu; Türk oldu. Türk budur. Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir. Mustafa Kemal ATATÜRK Atatürk bu mektubu 1936'da "Tarih kurumumuzun Alacahöyükteki çalışmaları 5500 senelik maddi Türk tarih belgeleri cihan kültür tarihini yeni baştan tatkik tamik ettirecek mahiyettedir." Sözleriyle yazmıştı. Fakat o yıllarda yazıtlar henüz okunamıyordu. Atatürk 7000 seneyi o eşsiz öngörü ve kestirme yeteneğiyle söylemişti. 6 Temmuz 2002 gecesi Hulki Cevizoğlu'nun programına katılan Kâzım Mirşan adlı Türkolog, dilbilimci ve tarihçimiz önemli bulgulara ulaştığını açıkladı. Elindeki yazıtlara göre Türklerin en az 16.000 yıldır yazdığı, alfabenin temelinde Türkçe'nin olduğu, mısır, avrupa gibi büyük medeniyetleri Türklerin kurduğu, ilk tarihçinin sandığımız gibi "masal tarihçisi heredot" olmadığı önder bınarbaşı (biraz farklı bir isim olabilir buna yakın birşey söylemişti) adında bir Türk komtanının olduğu gibi önemli iddaları sağlam bulgularla yüzlerce, binlerce yazıtla destekleyerek ortaya koydu. Peki bu iddalar kabul edilirse ne olur? Başta ingiliz ve amerikalıların bütün oyunları bozulur. Üniversitelerinde Büyük Ağrı, Küçük Ağrı dağlarını Ermeni toprağı olarak gösteremezler. Ülkemize çok uzun süredir uyguladıkları böl, parçala, yok et taktikleri bozulur. Medeniyetin temelinde söyledikleri gibi Yunanların değil Türklerin olduğu ortaya çıkar... Bunları bu bağnaz, hunhar avrupalılara kabul ettirmek sadece "haklı" olmakla mümkün değildir. Devletin ilgili kurumlarının (Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu'nun) bu iddaları incelemesi, çürütülebiliyorlarsa çürütmelerini, çürütemiyorlarsa kabul edip dünyaya ilan etmeleri gerekir. Bu Atamıza ve Atalarımıza olan en büyük borcumuzdur. Atatürk Dil ve Tarih kurumunu kurduğunda bu kurumlar çok iyi çalışıyorlardı. Atatürkte bizzat bu çalışmalara katılmıştı. Şu anda hazır yapılmış olan çalışmaların önünü kapatma görevini üslenmiş durumda gözüküyorlar. Belkide bu durumu en iyi Oktay Sinanoğlu'nun Hedef Türkiye kitabının 279. sayfasında geçen şu röpörtaj anlatıyor. "Mustafa Karaalioğlu: 1962'den beri Türkiye'ye gelip gitmeye başladınız. Hep "harika Türk" diye iltifat gördünüz ama elinizi de hiçbir işe sürdürmediler..." "Oktay Sinanoğlu: Her gittiğimiz yerde medar-ı iftiharımız derler, ama bize hiçbir iş yaptırmazlar. Bu ülkede bilimsel araştırma yapmamıza dahi mâni olmuşlardır. Dünyanın her tarafına profesör yetiştirdik Türkiye'de bunu yapalım dedik, yaptırmadılar. Kazayla bir mevkide olan samimi biri çıkar 'aman şöyle yapalım, böyle yapalım' der. İki üç hafta sonra bize merhaba bile demez. Çünkü, bir erden telefon gelir. 40 senedir bunları yaşıyoruz. Bir keresinde bazı kodamanlara dedim ki: "Beni kapıdan atsanız bacadan girerim. Benim dedelerim Karacabeyler (2. Murat'ın damadı Karacabey en tanınmışı) Selçuk âhilerden beri var ve türbeleri Ankara kalesinin dibinde ve Hacettepe'dedir. Siz nereden geldiniz?" Neticede elimi hiçbir işe sürdürmediler." Bugün Kazım Mirşan'da aynı şeyi anlatıyor. Bundan önceki TDK başkanı çok önemli büyük gurur duyduk... Kitaplarınızı inceleyelim 1 haftada geçiririz.... Gibi sözlerle kitaplarını incelemeye almış... 2-3 hafta sonra hiçbir cevap vermeden (iddaların doğrudur, yanlıştır... gibi) buz gibi bir suratla geri çevirmiş. Bugünki TDK başkanımızda kitaplarının TDK da olduğunu, tatil dönüşü bir ara bakacaklarını söylediler... Bir tarafta Kazım Mirşan gibi 83 yaşına gelip "ben hayattayken bu konular tartışılmayacakda ne zaman tartışılacak" diyen, ömrünü bu yola harcamış, 41 tane kitap çıkarmış bir insan var (çeşitli alanlarda böyle pek çok kişi olduğundan eminim). Öteki taraftan tatil dönüşü bir göz atacağını söyleyen, sıkıştığı zaman "elime ulaştırılmadı", "benim uzmanlık alanım değil.." diyen yetkililer... (Hatta yakında "Avpalılara soralım..." diyecekler. Yahu Türkçe'yi onlardan mı öğreneceğiz?) Yorum yok, sadece şu anda Atatürk yaşıyor olsaydı ne yapardı diye bir düşünün...

(Sinan YALÇINKAYA, 11.09.2002)

Hiç yorum yok: